Hitit Akademi Derneği tarafından düzenlenen ‘Osmanlı’nın İzinde Göçebeler’ adlı panel gerçekleşti.
Göçebelik kavramının derinlemesine ele alındığı panelde Anadolu’da yaşayan tüm kavimlerin göç yoluyla bu topraklara geldiği vurgulandı.
Hitit Üniversitesi’nin katkılarıyla düzenlenen paneli Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet Demiryürek yönetti.
Ondokuz Mayıs Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Mutlu, Hitit Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Görevlisi Zekeriya Işık ve Eğitimci-Yazar Hüzeyin Kır’ın konuşmacı olarak yer aldığı panelde tarih, siyaset ve edebiyat açısından göçebelik konusu ele alındı.
Turgut Özal İş Merkezi Belediye Konferans Salonu’nda gerçekleşen programa Kültür ve Turizm Müdürü Ali Özüdoğru, Ensar Vakfı Şube Başkanı Halil İbrahim Aşgın, bazı akademisyenler ve sivil toplum kuruluşu temsilcileri ile çok sayıda davetli katıldı.
Sunuculuğunu Mustafa Ceylan’ın üstlendiği programın açış konuşmasını Hitit Akademi Derneği Başkanı Prof. Dr. Mehmet Evkuran yaptı.
“Arkeolojik verilere bakarsak insanlık, tarihinin uzunca bir döneminde göçebe yaşam tarzına bağlı olarak yaşamış” diyen Prof. Dr. Mehmet Evkuran, büyük uygarlıkların daima kentlerde kurulduğunu ve kendi üst değerlerini ve kurumlarını kentlerde sergilediğini söyledi.
Göçebeliğin toplumsal yapı açısından içerdiği problemlere de işaret eden Evkuran, şöyle konuştu:
‘GÖÇEBELİK ÖZLEMLERİ SİMGELİYOR’
“Kentlerin doğuşuyla birlikte kent-kır gerilimi ortaya çıkmış. Tarım toplumlarının güçlenmesi göçebe topluluklarının gözden düşmesine ve bir sorun olarak algılanmasına yol açmış. Bu bağlamda göçebe değerler ile kentli değerler arasında gittikçe büyüyen problemleri doğurmuş. Göçebenin kural tanımaz ruhu, kentten bakıldığında kentli yasaların gelişmesini ve yayılmasını engelleyen bir bariyer olarak anlaşılmış.
Uygarlıkların gelişimi süreci, kentler lehine ilerlemiş. Ancak insanoğlu, kendi elleriyle oluşturduğu kentlerde sıkılmaya, boğulmaya başlamış, göçebeye özenen bir noktaya gelmiş. Felsefe, edebiyat ve sanat üzerinden özlediği özgürlüğü göçebe kavramını zaman zaman gündemine almış. Modern dünyada göçebe kentin bastırdığı özlemleri ve duyguları dile getiren olumsal bir anlamda yeniden keşfedilmeye başlamış. Modem edebiyatın belirli bir türü, göçebeliğin yüceltildiği anlatılarla dolu. İnsan ruhunun modern hayatın ve kentli yasanın boğuculuğuna karşı olan tepkisini, göçebe edebiyat aracılığı ile dile getirmiş.
Göçebelik olgusu küresel dünyamızda da farklı türden toplumsal sorunlara yol açmaya devam eden bir konu. İnsan doğası gereği, ait olmak ile özgür olmak arasında gidip-gelen salmımlı bir hayat yaşar. Öncelikle iç dünyasında bu gerilimi yaşar. O, bir yandan huzur, sükûnet ve güven arayışı içindeyken diğer yandan da kendini kuşatan kültürel bağlardan özgürleşme arzusu içine girer.
İnsanın varoluşsal yapısının felsefı-teolojik yorumlarında, bir kopuştan söz açılır. Buna göre insan dünyada göçebe olarak yaşar ve benliğinin derinliklerinde bu dünyaya ait olmadığı duygusunu taşır. Bu duygu ister Tann'dan kopuş isterse cennetten düşüş ve kovulma olarak yorumlansın, insanın evinden uzakta bir yerlerde sürgün hayatı yaşadığının altım çizer. İnsandaki huzursuzluk, sıkıntı ve gerilim bu varoluşsal sürgünün doğal bir sonucu.
Gurbet, sürgün, göçebe olarak insanın dünyadaki hayatı çok yönlü okumalara ve yorumlara açık. Sosyo-politik açıdan bir sorun olarak görünen göçebelik durumu, felsefe ve edebiyatta tekrar fakat farklı açıdan ele alınır ve olumlanır. Ve insanlık durumu olarak göçebelik, bunda sonra da incelenmeye devam edecek gibi görünüyor.”
‘OSMANLIYI DOĞURAN DA BATIRAN DA GÖÇEBELİK’
Prof. Dr. Mehmet Demiryürek yönettiği panelde konuşan Öğr. Gör. Zekeriya Işık ‘Tarihi Açıdan Göçebelik’ konusunu anlattı.
Anadolu topraklarının tarihte göçebe kavimlerin geçiş kuşağı olduğunu belirten Zekeriya Işık, Türkler’in bu coğrafyaya göçlerinin bölgenin siyasi ve toplumsal tarihini değiştirdiğini söyledi.
Osmanlı’nın göçebe aşiretler sayesinde Anadolu’da üç kıtada hakimiyet kurduğuna dikkat çeken Işık, “Osmanlı İmparatorluğu’nun uzun tarihi, göçebelerle kimi zaman kavgalı kimi zaman kol kola olmak üzere ama mutlaka ortak bir kader çizgisinde geçmiş. Kısacası göçlerle ve göçerlerle kurulan imparatorluk yine göçlerle ve göçerlerle ancak bu kez tersine olmak kaydıyla yıkılmış” dedi.
‘GURBET, EVRİM GEÇİRDİ’
Kentleşme ve Çevre Sorunları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Mutlu, ‘Gurbetçilik Üzerine’ adlı bildirisinde geçmişten bugüne kırdan kente göçlerin niteliksel değişimini, ‘gurbet’ olgusu ve örnek bir gurbetçilik tarihi üzerinden çözümledi.
“Halk türkülerine konu olan ‘gurbet’, evden uzakta, doğup yaşanılmış olan yerden uzak yer ya da mecazi olarak yabancı ellerde olma durumu anlamına gelir” diyen Doç. Dr. Ahmet Mutlu, gurbet kavramının günümüzde oldukça farklı bir niteliğe sahip olduğunu söyledi. Gurbet kavramının evrim geçirdiğini vurgulayan Mutlu, evrimsel değişimin aşamalarından bahsetti.
‘GÖÇEBE KÜLTÜRÜ EDEBİYATA DA YANSIMIŞ’
Eğitimci-Yazar Hüseyin Kır, ‘Edebiyatımızın Değişmeyen İzleği: Göç/Göçebelik’ konulu bir sunum yaptı.
“Göç, tarih ile yaşıt” diyen Hüseyin Kır, İbrahimi dinlerin kaynaklarına göre Hz. Adem’in eşiyle birlikte Cennet’ten yeryüzüne göç ettiğini hatırlattı.
Tarih boyunca göçebe yaşayan pek çok topluluğun bulunduğunu belirten Kır, “Göçebelik, Türk toplumunun asli yaşam tarzı olmuş” dedi.
Yaşanan göçlerin ve göçebe kültürünün edebiyata da çok güçlü yansımaları olduğunu vurgulayan Kır, konuyla ilgili örnekler verdi.
Kır, modern ve postmodern edebiyat akımlarında da göçebelik anlayışına dair izlerin yer aldığını sözlerine ekledi.