Hıdırlık Camii restorasyonunu Cumhurbaşkanı Erdoğan açtı

ÇORUM 8 Mayıs 2018 17:05
Videoyu Aç Hıdırlık Camii restorasyonunu Cumhurbaşkanı  Erdoğan açtı
A
a

Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde, başyan programda konuşan Erdoğan,Vakıf kuran kadınlar temasıyla 7-12 Mayıs tarihleri arasında tertip edilen Vakıf Haftanızı kutluyorum dedi.250 vakıf eseri arasında Çorum'da bulunan yer alan ve restorasyonu tamamlanan Hıdırlık Cami Erdoğan tarafından açıldı...


Hıdırlık Camii’nin açılış törenine Tarihi caminin açılış merasimine Vali Necmeddin Kılıç, Belediye Başkanı Zeki Gül, Vakıflar Tokat Bölge Müdürü Yılmaz Kılınç, Müftü Dr. Ahmet Akın, AK Parti İl Başkanı Mehmet Karadağ, Merkez İlçe Başkanı Erhan Akar, Gençlik Kolları Başkanı Muhammet Fatih Temur, Milletvekili Aday adayları, parti yöneticileri ile vatandaşlar katıldı.


AK parti Çorum Milletvekili TBMM İdare Amiri Salim Uslu, Twetter’den yaptığı paylaşımda, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın teşrifleriyle 'Vakıf Kuran Kadınlar" temalı restorasyonu tamamlanan 250 Vakıf Eserinin toplu açılış töreni gerçekleşiyor. Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi’nden canlı bağlantıyla 7 bölgeden açılışı yapılacak eserler arasında Çorum Hıdırlık Camii ve haziresi de var.” dedi.


Cumhurbaşkanı Erdoğan,

Çok kıymetli misafirler, vakıflarımızın değerli temsilcileri, hanımefendiler, beyefendiler; sizleri ne kalbi duygularımla muhabbetle, hürmetle selamlıyorum.

Bu anlamlı tören münasebetiyle sizleri Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde, bu gazi mekânda misafir etmekten büyük bahtiyarlık duyuyorum.

Vakıf kuran kadınlar temasıyla 7-12 Mayıs tarihleri arasında tertip edilen Vakıf Haftanızı kutluyor, hayırlara vesile olmasını Allah’tan diliyorum. Bu hafta dolayısıyla düzenlenecek etkinliklerin güçlü vakıf geleneğimizin, bilhassa da kadınlarımız tarafından kurulan vakıfların daha iyi anlaşılmasına ve yaşatılmasına inşallah katkı sağlayacağına inanıyorum.

Kadınlarımızın eğitim-öğretim, sağlık, din ve kültür alanında hayata geçirdiği vakıflar, yüzyıllardır Müslümanların ayak bastığı topraklara abıhayat oluyor. Divriği Ulu Camii’nden Mardin Hatuniye Medresesi’ne, Ankara’da Melike Hatun Camii’nden Kayseri Gevher Nesibe Şifahanesi’ne, Kudüs’te Hürrem İmarethanesi’nden Mekke, Medine ve Mısır’daki Gülnuş Emetullah Camii, çeşme ve hastanesine binlerce eser coğrafyamızın dört bir köşesinde halen insanlığa hizmet veriyor.

Ben bu vesileyle, hayrun nas men yenfeun nas ilkesini kendilerine şiar edinerek bu yolda gayret eden, insanların en hayırlısı insanlara en faydalı olanıdır emrine uyarak vakıf kuran, hayır yapan, geride insanlığa faydalı eserler bırakan bütün vakıf sahiplerine teşekkür ediyor, beka alemine irtihal edenlere ise Allah’tan rahmet niyaz ediyorum.

Elbette vakıf kurmak, eser inşa etmek, bunlar kadar yaşatmak, gelecek nesillere en güzel şekilde teslim etmek de önemlidir. İlk vakıf sahibinin, biz kullanıcılar üzerinde hakkı vardır. Her vakfiye aynı zamanda bizlere tevdi edilmiş bir emanettir. Emanete sahip çıkmak ise bizim inancımızın, itikadımızın bir gereğidir. Bu açıdan hepimizin vakıf eserlerine ihtimam göstermesi, onları koruması ve elbette vakıf senetlerine mütenasip bir şekilde kullanması şarttır.

Ancak bu konuda yakın zaman kadar çok iyi bir imtihan verilmediğini görüyoruz. Ülkemiz maalesef bir dönem vakıf eserlerinin korunması noktasında büyük ihmalkârlıklara, hatta ihanete varan aymazlıklara şahit olmuştur. Özellikle tek parti CHP’si döneminin bu meselede sabıkası kabarıktır. Türkiye’nin bu talihsiz yıllarında pek çok vakıf eseri talan edilmiş, gasp edilmiş, kaderiyle baş-başa bırakılmıştır. Tarihiyle, kültürüyle, milletin kadim değerleriyle kavgalı bu zihniyet, ecdadın emanetine de ihanet etmiştir. Asırlara meydan okuyan yüzlerce cami satılmış, kiraya verilmiş ya da müze, depo, ahır olarak kullanılmıştır. Kimi yazarlar bu dönemde kapatılan cami sayısının kayıt altına alınandan çok daha fazla olduğunu ifade ediyorlar.

Ecdat mirasına, bilhassa da vakıf eserlerine yönelik bu hınç kültürünün altında yatan temel sebep ise, ideolojik bağnazlıktır. Bu bağnazlığın bir sonucu olarak tek parti döneminde binlerce yılla sari kültür hanemiz bir gerilik numunesi olarak yaftalanmıştır. Aynı çevreler kıymetini bilemedikleri bu mirasın kati bir tasfiyeye tabi tutulması gerektiğine inanmışlardır. Arapça ezanı yobazlık emaresi olarak gören, bunun için de 18 yıl boyunca semalarımızdan eksik edenler, camileri de ihtiyaç fazlası bahanesiyle satışa çıkarmışlardır.

Bu satış furyasından maalesef okkası 3 kuruşa Bulgaristan’a satılan Osmanlı arşivleri de nasibini almıştır. Çoğu birbirinden değerli arşiv belgelerinden oluşan sözüm ona hurda kâğıtlar, bugün Sofya Kütüphanesinin en nadide, en muteber eserlerini oluşturuyor. CHP zihniyeti bu, bunlarda böyle tarih, kendilerine yönelik tarih, sanat, kültür, bunları korumak, böyle bir şey söz konusu değil. Kıymeti kendinden menkul bir çağdaşlık adına hurdaya çıkarılan o kâğıtlar Osmanlı tarihine ışık tutan belgeler olarak şu anda baş tacı ediliyor.

Ülkemizden talan edilmiş ecdat yadigârlarına Avrupa’nın birçok ülkesinde de rastlıyoruz. Ecdadın emaneti olan eserlerinin nasıl tarumar edildiğini gördükçe inanın yüreğimiz parçalanıyor. Geçmişi ülkemizle mukayese kabul etmeyecek kadar kısa ülkelerin 50-100 senelik eserlerine gösterdikleri ihtimama şahit oldukça üzüntümüz bir kat daha artıyor.

Yurt dışı seyahatlerimiz bize diğer hususlar yanında, tek parti zihniyetinin ülkemize verdiği zararların boyutlarını da gösteriyor. Tarihten intikam almayı, milleti zorla, baskıyla dönüştürmeyi hedefleyen bu anlayışın milli bünyemize verdiği tahribatı daha iyi idrak ediyoruz. Bu seyahatler vesilesiyle tek parti diktasının kültürde, eğitim-öğretimde, siyasette, sosyal ve beşeri alanlarda ne kadar büyük bir enkaz bıraktığını daha iyi görmüş oluyoruz.

Kardeşlerim; dünyanın giderek kültürel bir çoraklaşmaya maruz kaldığı şu dönemde, ancak geçmişten gelen bir medeniyet birikimi ve geleceğe ilişkin bir medeniyet tasavvuru olan toplumlar özgünlüklerini koruyabilirler, bunu başaramayanlar ise milyarları bulan insan toplulukları arasında kaybolup gideceklerdir. Biz hem kadim bir medeniyet birikimine sahip, hem de güçlü medeniyet tasavvurumuzu hala kaybetmemiş bir milletiz. Elbette medyanın, iletişimin, internetin, popüler kültürün bünyemizde yol açtığı ağır hasarların farkındayız, buna rağmen umutluyuz. Çünkü sahip olduğumuz hazine öylesine büyük ve öylesine hacimli ki, biraz önce de ifade ettiğim gibi, tüm yağmalara, tüm tahriplere rağmen hala bizi ayakta tutmaya gücü yetiyor.

Medeniyetimizin müdafaası ve ihyası için çözüm teknolojiyle savaşmak değil, teknolojinin imkânlarını kullanmaktır. Arşivlerimizden kütüphanelerimize, müzelerimizden mahalli değerlerimize kadar medeniyetimizin tüm maddi varlıklarını teknolojinin yardımıyla kayıt altına alıyor, herkesin bilgisine sunuyoruz.

Tarihimize ve kültürümüze yönelik akademik ve popüler çalışmalar giderek artıyor. Televizyon dizilerinden sinema filmlerine, romanlardan bilgisayar oyunlarına kadar tüm mecralarda bu konuda adeta bir yarış olduğunu görüyoruz.

Mimariden giyime kadar pek çok alanda geleneksel sanatlarımızın etkisinin giderek daha çok hissedildiğine şahit oluyoruz, buna rağmen hala çok önemli bir eksiğimiz var, bu da eğitim-öğretim sistemimizin müfredatını medeniyet, tarih ve kültür şuuru verecek şekilde oluşturmakta yaşamış olduğumuz sıkıntıdır. Başka toplumlar, başka devletler olmayan tarihlerinden efsaneler üretip çocuklarını bunların etrafında toplarken, biz var olan hazinelerimizi kullanamıyoruz. İnşallah yeni dönemde en büyük hedeflerimizden biri, çocuklarımıza işte böyle bir şuuru aşılayacak eğitim-öğretim sistemimizi hem içeriği, hem fiziki altyapısıyla kurmaktır.

Bu doğrultuda okullarımızın tefrişinden öğretmenlerimizin niteliğine kadar her hususta atmamız gereken çok adım bulunuyor. Aynı şekilde kültür-sanat politikalarımızı medeniyet tasavvurumuzun lokomotifi haline dönüştürme konusunda kısırlığımızı da süratle aşmak durumundayız. Kendi ülkesine, kendi toplumuna, kendi tarihine, kendi medeniyetine bırakınız destek ve öncü olmayı, husumet besleyen bir kültür-sanat ikliminin bizi götüreceği yer küresel popüler kültüre teslimiyettir.

Yerli ve milli anlayış, her konuda olduğu gibi kültür-sanatta da idealimiz olmalıdır. Dünyanın tüm önemli kültür-sanat eserlerinin buram buram yerli ve milli esintiler taşıdığını görürüz. Dünyayı etkileyen Rönesans Avrupa’sının mimarisi bunun bir örneğidir. Merhum Cengiz Aytmatov’un her biri dünya klasiği haline gelen eserlerinin Kırgız kültürü içinde yeşerdiğini biliyoruz. Dostoyevski ve Tolstoy’un Rus, Shakespeare’in İngiliz, Victor Hugo’nun Fransız kültürü temalı eserlerinin her biri dünya klasiği değil midir? Öyleyse biz de kendi kültürümüzün içinden filizlenen evrensel ürünler ortaya çıkartabiliriz. Yeter ki yıllarca bizi içinde boğmaya çalıştıkları o komplekslerimizden kurtulup kendimiz olabilelim. İnanın bana gerisi çok kolay.

Biz 16 yıldır bunun için çalıştık. Başardıklarımız oldu, başaramadıklarımız oldu, ama mücadeleden asla vazgeçmedik, vazgeçmeyeceğiz.

Değerli kardeşlerim; 2002 pek çok hususta olduğu gibi vakıf geleneğimizin ihyası, ecdat mirasına sahip çıkılması hususunda da bir dönüm noktasıdır. Bu tarihten itibaren gerek yurt içinde, gerekse yurt dışında vakıf eserlerine sahip çıkmanın gayreti içerisinde olduk. 2002 yılından önceki 10 yıllık dönemde sadece 46 kültür varlığının restorasyon veya onarımı yapılırken, biz son 16 yılda 5060 tane kültür varlığının restorasyon ve tamirini yaptık. Bu rakam önceki döneme göre tam 110 katlık bir artışa tekabül ediyor. Yıllarca kapalı kapılar ardında kalmış 10 milyondan fazla belgeyi titiz çalışmalar neticesinde hamdolsun gün ışığına çıkardık. Bugün Türk Silahlı Kuvvetleri’mizin Arşivi tamamıyla açılmıştır ve artık incelemeye hazırdır. Cumhurbaşkanlığı Arşivi aynı şekilde açılmıştır, incelemeye hazırdır. Yüreği yeten varsa gelsin. Özellikle Ermeni, sözde Ermeni soykırımı iddiasında bulunanlara sürekli bu çağrıyı yaptım; yüreğiniz yetiyorsa buyurun, biz arşivlerimizi açıyoruz, varsa sen de arşivini aç. Ama bunlar sadece dünyadaki diasporalarıyla birlikte Türkiye’yi karalama, Türkiye’nin aleyhinde kampanyalar sürdürmekten başka bir şey yapmıyorlar. Para da bol, parayı da harcıyorlar ve bununla birlikte Türkiye’yi güya suçlu durumuna konumuna getirmek istiyorlar. Getiremeyeceksiniz, çünkü biz haklıyız.

Uzun dönem mahzenlerdeki tozlu raflara mahkûm edilen milyonlarca eser bugün sayılarını 4’ten 11’e yükselttiğimiz modern vakıf müzelerinde insanlarımızın istifadesine sunuluyor. Sadece yurt içinde değil gönül coğrafyamızın farklı köşelerinde de pek çok ecdat yadigârını buluyor, restore ediyor, ayağa kaldırıyoruz. Şu ana kadar Kırım, Macaristan ve Yemen olmak üzere üç ülkede bulunan vakıf kültür varlıklarının envanter çalışmasını tamamladık. Saraybosna’da harabe haldeki İsa Bey Hamamı ve Gradişka Derviş Hanım Medresesini restorasyonunu yaparak hizmete açtık. Savaş yıllarında yerle bir olan Foça’daki Alaca Camisi ve Gaynişe’deki Sinanbey Camisinin onun da restorasyon ve rekonstrüksiyon çalışmaları halen devam ediyor. Aynı şekilde Saraybosna’daki Başçarşı Cami ve Travnik Alaca Cami ile Banyaluka’daki Arnavudiye Caminin restorasyonunu sürüyor. Makedonya’nın Manastır şehrinde 100 yıldır kapalı ve tamamen harabe durumda bulunan Haydar Kadı Camisini de ayağa kaldırdık.

Ohri Ali Paşa Camisinin Restorasyonu, Üsküp İsa Bey Camisi ve müştemilatı, Yahya Paşa Camisi ve Manastır Hacı Mahmut Bey Camisinin de proje işleri devam ediyor. Kosova Cakova’da Hadım Süleyman Ağa Kütüphanesi’nin aynı şekilde yine rekonstrüksiyonu tamamlayarak hizmete hazır hale geldi. Mitroviça’da Müezzin Hoca Cami, Priştina’da Alaaddin Bey,  Pirinaz, Buzağı camileriyle, bunun yanında Vıçıtırın’adaki Gazi Ali Bey Camisinin proje çalışmaları sürüyor. Lefkoşe’de Dükkânlar Önü Caminin restorasyonu devam ederken, Selimiye Camisi ve Gazimagusa Lala Mustafa Paşa camilerinin ise şu anda projeleri hazırlanıyor. Sırbistan Novi Pazar’da bulunan İsa Bey Hamamının proje çalışmaları devam ediyor. Arnavutluk İşkodra Kurşunlu Camii’nin işbirliği protokolünü hazırladık, muhataplarımızın da onayından sonra hemen ihalesine çıkıyoruz. Benzer gurur tablolarına şehitlerimizin kabirlerinin bulunmasından yurt dışına kaçırılan eserlerin tekrar ülkemize iadesine kadar birçok alanda şahit oluyoruz. Hepsinden öte, Arnavutluk’ta Başkent Tiran’a da şu anda muhteşem bir camiyi inşa ediyoruz, muhteşem bir cami.

Kıymetli dostlarım; Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde gerçekleştirdiğimiz bu anlamlı töreni, emanete sahip çıkma noktasında sergilediğimiz hassasiyetin en güzel nişanesi olarak değerlendiriyorum.

Ülkemizin 7 bölgesindeki 250 vakıf eserin özüne, ruhuna ve kullanım amacına uygun şekilde restore eden Vakıflar Genel Müdürlüğümüzü şahsım, milletim adına tebrik ediyorum.

Restore edilen 250 eser arasında camiler, mescitler, kütüphaneler, yurtlar, köşkler, türbeler, tekkeler, han, hamam, kervansaraylar yanında kiliseler, havralar da bulunuyor. Bu 250 restorasyonun içerisinde bölücü örgütün saldırılarında büyük zarar gören Nusaybin Zeynel Abidin Camii ve Diyarbakır Sur Ermeni Protestan Kilisesi de yer alıyor. Ülkemizin farklı şehirlerindeki ibadet mekânlarının hiçbir ayrıma, hiçbir ötekileştirmeye maruz bırakılmadan sahiplenilmesi, bizim diğer inanç mensuplarına bakış açımızı göstermesi açısından çok önemli.

Ey Fransa’nın aydınlık geçinen karanlık yüzleri, siz Kur’an’ı Kerim’den bazı ayetlerin çıkarılmasını talep ediyorsunuz, teklif ediyorsunuz. Bak bizim medeniyetimizde, bizim anlayışımızda İncil’den, Zebur’dan, Tevrat’tan şunları şunları çıkarın diye bir yaklaşım, bir anlayış yok. Biz tam aksine semavi kitapların hepsini saygın buluruz, onların üzerinde de herhangi bir spekülasyona gitmeyiz. Ve bizim kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim ile ilgili bu ifadeleri kullanmak sizin haddinize mi ya? Zaten son zamanlarda sizler iyice dağıttınız; camilerimize saldırmaksa camilerimize saldırıyorsunuz, kundaklamaksa kundaklamalar yapıyorsunuz. Ama biz ülkemizde bir kiliseye saldırmak, saldırana müsaade etmek; böyle bir şeyi ne yaptık, ne yaptırttık, işte aramızdaki fark bu. Sizin DEAŞ’tan hiçbir farkınız yok, hiç. Bu tavır, özellikle aziz dinimizi kendi sapkın ideolojilerine alet eden DEAŞ, FETÖ, Boko Haram gibi eli kanlı terör örgütlerine verilmiş aslında en güzel cevaptır, bol bol kullanın. Bizim inancımızda ibadethanelerin dokunulmazlığı vardır, hele hele kutsal kitaplarımızın. Hangi saikle olursa olsun bunu ihlal eden kimse İslam’ın hükümlerine de karşı geliyor demektir ve İslam dışıdır. Öte yandan bizim tavrımız aynı zamanda Batılı değerleri savunmak adına İslam’a saldıranları koruyan, camileri ateşe verenlerin sırtını sıvazlayan kimi İslamofobik Avrupalı siyasetçiler için de ders olmalıdır, özellikle Sarkozy’ye.

Birkaç caninin katliamlarını Müslümanlara yamamaya çalışan faşistlerin anlayışı ile DEAŞ’lı teröristlerin insanlık dışı ideolojileri aynı madalyonun iki yüzü gibidir. Zahirde düşman olan bu iki grup aslında aynı amaca hizmet etmektedir. Bizim medeniyetimiz, bu iki hastalıklı anlayıştan da beridir, uzaktır. Biz Avrupa’nın göbeğinde mescitleri kundaklayanlara nasıl karşıysak, Suriye’de, Irak’ta kiliselere saldıranlara da aynı şekilde karşıyız. Biz nasıl vatandaşlarımızın ibadet hürriyetini savunuyorsak, aynı şekilde tüm diğer inanç mensuplarının da ibadet özgürlüğünü savunuyoruz. Atalar, okumuş cahil, kara cahilden daha zararlıdır diyor. Fransa’daki üç-beş kendini bilmezin yaptığı son açıklamaları da biz sadece cehaletlerinin yansımaları olarak görüyoruz. Bu güruh, ne mukaddes kitabımızı, ne kendi tarihlerini, ne de inandıklarını iddia ettikleri İncil ve Tevrat’ı biliyor. Biz muvazenelerini yitirmiş, akademik, siyasi ve fikri olarak küflenmiş bu güruhun hezeyanlarını dikkate almıyoruz, almayacağız. Din, dil, inanç bütün farkı gözetmeden mazlumlara sahip çıkmış bir medeniyetin mensupları olarak bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da hakkı, adaleti, birarada barış içinde yaşama idealini savunmayı sürdüreceğiz. Meydanı ne DEAŞ’lı, FETÖ’cü sapkınlara bırakacağız, ne de İslam düşmanı çevrelerin propagandalarına boyun eğeceğiz.

Camilerimizle beraber diğer din mensuplarının ibadethanelerini de namusumuz bilecek, onları sonuna kadar korumaya çalışacağız. Bugün minareden korkan, camilere izin vermek yerine Müslümanları küçük mescitlere mahkûm eden Batılı dostlarımıza da ibadet ve inanç hürriyetinin nasıl olması gerektiğini işte bugün burada olduğu gibi uygulamalarımızla göstereceğiz.

Rabbim yar ve yardımcımız olsun diyorum.

Bu düşüncelerle sözlerimi bitirirken bir kez daha restorasyonu tamamlanan eserlerin tüm Müslümanlara hayırlı olmasını diliyorum. Bu eserleri aslına uygun bir şekilde ülkemize ve milletimize kazandıran Hükümetimize huzurlarınızda şükranlarımı sunuyorum.

Kalın sağlıcakla...

Kaynak : www.hitittv.com
1000
icon

Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...

sondakika SON DAKİKA
hava durumu HAVA DURUMU
anket ANKET

YENİLENEN SİTEMİZİ NASIL BULUYORSUNUZ?

e-gazete E-GAZETE
arşiv HABER ARŞİVİ
linkler LİNKLER
  • http://www.hitittv.net Çorum'un Ulusal ve Yerel
  • İnteraktif haber sitesi
  • Sondakika Çorum Haberleri
duyurular DUYURULAR
Bu haber ilginizi çekebilir! Kapat

sol reklam
Önce çevre
Erdoğan reklam