Marşların, ezgilerin sinevizyon gösteriminin olduğu eyleme çok sayıda STK temsilcisi ve duyarlı vatandaşlar katıldı.
Sunumunu Mustafa Akbaba’nın yaptığı eylem İlahiyat Fakültesi Öğretim Görevlisi Selahattin Öz’ün Kur’an-ı Kerim tilaveti ve meali ile başladı. Hafız Yusuf Demirel hocanın duasıyla devam etti. İHH Çorum temsilcisi Selim Özkabakçı ve Özgür-Der Çorum Şb Başk. Bülent Gökgöz birer konuşma yaptılar. Konuşmaların ardından Çorum İlahiyat Fakültesi Talebesi Oğuz Yaylacı Kur’an-ı Kerim tilaveti sonrası Ömer Bayramoğlu’nun dua ettirmesi ile gece sona erdi.
Eylemi Platform üyesi Çorum İHH, Özgür-Der Çorum Şb., İlke-Der, Eğitim Bir Sen Çorum Şb. Organize etti. Eyleme İlim Yayma Cemiyeti Çorum Şb., Akıncılar Derneği Çorum Şb., E-kader’in destek verdi. Tekbir ve sık sık sloganların atıldığı eylem yaklaşık bir buçuk saat sürdü.
İlke-Der ve Çorum İHH adına
Selim Özkabakçı’nın yaptığı konuşmanın metni:
Değerli kardeşlerim! Mısırlı Müslüman kardeşlerimizin acılarını paylaşmak onlara destek olmak için tüm Türkiye’de şu saatlerde protestolar yapılmaktadır. Şu anda Türkiye’nin dört bir yanında duyarlı Müslümanlar Mısır Firavununa lanet okuyorlar.
Bizlerde buradan Çorum meydanından katil Mısır cuntasına karşı sesimizi yükseltiyoruz.
Mısır’da darbe mahkemesi 3 Temmuz askeri darbesinin ardından sözde iki hukuki karara daha imza attı. Minya Ceza Mahkemesi, 529 darbe karşıtı eylemciden 37'sinin idamını nihai olarak onaylarken 492 sanığın çoğunun da cezalarını müebbet hapse çevirdi. Aynı mahkeme aralarında Müslüman Kardeşler Teşkilatı Rehberlik Konseyi Başkanı Muhammed Bedii'nin de bulunduğu darbe karşıtı 683 kişi hakkında da idam kararı verdi. Verilen bu kararlar Türkiye’deki istiklal mahkemelerini hatırlatıyor. İnsanlığa ve hukuka aykırı bu kararları kınıyoruz, lanetliyoruz.
Kıymetli Müslümanlar!
Mısır Firavununun yaptığı hem insanlığa karşı hem de Müslümanlığa karşı işlenmiş bir zulümdür. Her Firavunun bir Musa’sı olduğunu biliyoruz. Mutlaka Mısırın son firavununun da bir Musa’sı vardır. Fakat her Firavunun bir Musa’sı olduğu gerçeği, bizim zulme sessiz kalmamızı mazur gösteremez. Zulme sessiz kalmakta zulümdür. Zalime ses çıkarmamakta züllüme destek vermektir.
Mısırda darbeye karşı çıkan iki bin insan meydanlarda öldürüldü. Rabia Meydanını unutmadık. Katliamları unutmadık. Mısırın evlatlarının mısır halkının iradesine darbe vuranlara karşı o asil ve soylu çıkışını biliyoruz. –
Onlar görevlerini yaptılar. Onlar görevlerini yaparken de öldürüldüler. Kadın, çocuk, yaşlı, genç demeden kurşunlandılar ama yılmadılar. Şimdi ise mahkemeler eli ile katliama tabii tutuluyorlar. Bu tüm insanlığı ayağa kaldırması gereken bir cinayettir. Bu idam kararları karşısında, insanlık ayağa kalkmalıdır. En küçük bir hak ihlaline karşı sesini yükselten batılılar neredeler. İnsan hakları avukatları neredeler. İnsan hakları örgütleri neredeler. Yoksa Mısırlılar insandan değil mi? İdam hükmü verilenler Müslümansa insandan sayılmıyor mu?
Değerli Müslümanlar!
Bu gün var gücümüzle haykırıyoruz! Mısırdaki idamlara hayır diyoruz! Mısırda mahkemeler eliyle yapılmak istenen katliama hayır diyoruz! Bu bir zulümdür, zulme sessiz kalmakta zulümdür. Cinayete ortak olmaktır. Bizler bu zulmü dilimizle engellemeye çalışıyoruz. İnşallah elimizle de engelleme zamanı gelecektir.
Yaptıklarımızdan ve yapmadıklarımızdan, sessiz kaldıklarımızdan ve konuştuklarımızdan hesaba çekileceğimizi unutmayalım.
Kahrolsun! bu cinayetleri perde arkasından ayarlayan büyük şeytan Amerika ve Siyonist İsrail.
“Zulmedenler nasıl bir inkılapla ters döneceklerini tepe taklak gideceklerini bir gün gelecek öğrenecekler”
“FE İNNE HİZBALLAHİ HUMUL GALİBÜN”
Galib gelenler Allah yolunda gidenlerdir.
Özgür-Der Çorum Şb. Başkanı
Bülent Gökgöz’ün konuşmanın metni:
Türkiye yakın tarihinde âlimlerimizi elimizden çalan İstiklal Mahkemeleri gibi Firavun Sisi’nin Mısır’daki Minye mahkemesinin aynı hâkimi daha önce vermiş olduğu 529 idam kararını onadı. Buna göre 37 kardeşimizin infazı gerçekleşecek ve diğerleri de müebbet hapis cezasına çarptırılacaklar. Bununla da yetinmeyen Minye mahkemesi içlerinde Müslüman Kardeşler Teşkilatının Genel Mürşidi Muhammed Bedii’nin de yer aldığı 628 kardeşimize daha idam cezası verdi.
İdamla yargılananlar arasında sadece İslamcılar olmayıp, Mübarek rejimine karşı devrim hareketi içerisinde olan 6 Nisan hareketinin kurucuları da yer almakta.
Bu kararlar bir kez daha darbenin hukuku olmayacağını gösterdi. Hangi ülkede nasıl bir darbe gerçekleşirse gerçekleşsin eğer darbeye karşı çıkmıyor, onu engellemiyorsanız peşinden gelecek hukuksuzluğu da engelleyemezsiniz. Mısır’da 3 Temmuz’da darbe gerçekleştirildiğinde karşı çıkmayanların şimdi idam kararlarını kınamaları ya da cılız tepkiler vermeleri son derece komik düşmekte. Uluslararası kamuoyunun sessizliği devam ederken darbeye darbe demeyenlerin kimileri bugün idam kararlarını ‘medeni’ ya da ‘insanlık dışı’ bulduğuna dair açıklamalar yapmakta. Oysa sormak lazım darbenin kendisi insanlık dışı değil mi ki darbe yapıldığında karşı çıkmadınız da şimdi darbenin sonucu olan idam kararlarını insanlık dışı buluyorsunuz! Bu nasıl bir çelişkidir? Müslüman Kardeşler teşkilatının hem tüm varlıklarına el konuldu hem de terör örgütü ilan edildi. İşte bunlar da darbe hukukunun sonuçları!
Darbenin gerçekleştirildiği günlerde ellerinde silah bile olmadığı halde gösteri yapan binlerce insanı katleden bir rejim, idam kararı verdiğinde neden şaşırıyorlar? Bu kadar çok sayıda idam kararını da uygulayamaz diyenler de görsünler şimdi! 529 idam kararından 37 tanesini infaz etmek isteyen cunta deyim yerindeyse ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalışıyor. Şimdi de 628 tane daha idam kararı verdi. Eğer bu 37 idam kararı infaz edilirse 628 idam kararının da önü açılmış olacak. Dolayısıyla bizler bir tane kardeşimizin dahi idam edilmesini engelleyemeye çalışmalıyız. Bir gecede binlerce Esmayı kurşun sıkıp katledenler için 529 ya da 628 idam kararları uygulanamaz değildir. Onlar için sadece rakamsal durumlar söz konusudur. Dünya kamuoyunda tepki yoksa 628 idam kararının tamamını da uygulayabilir.
Üstelik idamdan kurtulanlar için de müebbet hapis var, işkence, eziyet ve insanlık haklarından mahrum bir ömür boyu, adına yaşam denilemeyecek bir akıbet beklemekte. Kırk katır mı kırk satır mı misali acılardan acı seçmemiz isteniyor. İdam sehpalarına yollanan Müslümanların peşinden koşmamamız isteniyor.
İskilipli Atıf Hocalar, Seyyid Kutuplar, Abdulkadir Mollalar ellerimizden çalındı. Yeni idam kararları ile de kardeşlerimizi ellerimizden almak istiyorlar, bizleri yalnızlaştırmak, bireyselleştirmek istiyorlar. İstiyorlar ki zulme ses çıkartmayalım.
Yüce Rabbimiz bizlere Hucurat Suresinin 10. ayetinde “Müslümanlar ancak kardeştirler” buyuruyor. Kâfirler, Müslüman Kardeşler teşkilatını yasakladı. Aslında yasaklamak istedikleri Müslüman Kardeşler değil, Müslümanların kardeşliğidir, Müslümanlar arası dayanışma, Ümmet bilincidir!
İdam sehpalarıyla ellerimizden açlınan üç âlimden bazı alıntılarla konuşmama son vermek istiyorum:
İlk olarak Kemalizmin kurduğu İstiklal Mahkemelerinin hışmına uğrayan Şehit İskilipli Atıf Hoca, Emri Bil maruf nehyi anil münker sorumluluğunun her Müslüman üzerine farz olduğunu vurgulamıştı. Atıf Hoca zulmün def edilmesi için Müslümanlara yüklediği iki sorumluluk şunlardır;
“1)Fikirle, eylemle olsun, sözle veya malla olsun zalimin zulmüne destek ve yardımcı olmamalı ve onları güçlendirecek hiçbir harekette bulunmamalı.
2)Nehyi anil münkerin derecelerinden herkes kendi payına düşen miktarıyla gerek bir şahsın, gerek bir kabilenin, gerek bir kavmin, gerek bir topluluğun, gerek bir cemiyetin ve grubun, gerekse bir hükümetin yaptığı zulmü men ve defetmeye çalışmalıdır.
İkinci olarak Mısır’da dönemin cumhurbaşkanı Cemal Abdunnasır, Seyyit Kutup şehit edilmeden önce kendisine şu teklifte bulunur "şimdiye kadarki söz ve hareketlerinde yanıldığını beyan ederek cumhurbaşkanı cemal abdunnasırdan özür dilediğin takdirde idam hükmünü bozacak ve seni serbest bırakacaktır "
Seyyit Kutup bu teklif karşısında şu cevabı verir:
"Eğer idamı hak etmiş olarak hakkın emri ile ipe çekiliyorsam buna itiraz etmek haksızlıktır, eğer batılın zulmune kurban gidiyorsam batıldan merhamet dileyecek kadar alçalamam"
Son olarak geçtiğimiz Aralık ayında Bangladeş’te idam sehpasında şehit olan Abdulkadir Molla,“Suçum Allah'tan başkasına kulluk etmemekti. Bize kulluk et, dediler. Ben de "asın" dedim.
Ben kesinlikle masumum. İslami harekete mensup olduğum için öldürülüyorum. Şehitlik herkese ihsan edilmiş bir kader değildir. Yüce Allah bana şehitlik nasip ederse, kendimi en şanslı olarak düşünürüm. Şehitlik hayatımın en büyük başarısı olacaktır. Benim kanım İslami hareketi ayağa kaldıracak ve otokratların sonunu getirecektir.
Kendim için endişeli değilim. Ben bu milletin ve İslami hareketin akıbeti hakkında endişe duyuyorum. Bildiğim kadarıyla herhangi bir hata veya suç işlemedim. İslami hareket için bütün hayatımı feda ettim.
Yüce Allah'ın lütfuyla başımı hiçbir adaletsizliğe asla eğmeyeceğim. Dünyevi bir makam önünde af ve hayat hakkı aramak asla söz konusu olamaz. Allah, hayat ve ölüm konusunda karar verecek tek güçtür. Kaderimi, Allah belirleyecektir.
Ben herhangi birinin kararı gereği idam edilmiyorum. Benim şehitlik zamanım Yüce Allah'ın kararına göre sonuçlandırılacak. Her durumda Yüce Allah'ın kararını kabul ediyorum."
Kardeşler, işte sözleri basiret ve metanet dolu âlimlerimiz öncülerimiz, bu dik duruşlarından dolayı idam edildiler. Bugün Mısır’da öncülerimizin izinden giden ve dik duran kardeşlerimizi de idam ederek İslami hareketi zayıflatabileceklerini düşünüyorlar.
Oysa Rahmetli Seyyit Kutup’un Fizilali Kurandaki Şuara Suresinin 227.ayetinin tefsirinde, Rabbimiz bizlere şu müjdeyi vermiştir.
“Yalnız iman edip salih ameller işleyenler, sık sık Allah’ı ananlar ve zulme uğradıklarında zalimlere karşı koyanlar böyle değildirler. Zalimler ne acı bir akıbetle yüzyüze geleceklerini yakında anlayacaklardır!”
Rabbimizden zulmedenleri, Müslümanlar eliyle cezalandırmasını niyaz ederiz.
Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...